21 Şubat 2010 Pazar

#2

Öğüt nedir? Zamanında taze yenmemiş bir ekmeği başkasına bayat yedirme çabasıdır.  (Özdemir ASAF)

Bir büyükelçinin anılarından: Murder In Samarkand


İnsan haklarını savunmak kahramanlık mıdır? İşte bu soruya yanıt arıyor Murder in Samarkand. Öncelikle kahramanımızı tanıtayım sizlere: Craig Murray. 2002-2004 yılları arasında Semerkant,Özbekistan'da Birleşik Krallık Büyükelçiliğini yapmış bir politikacı olan Craig Murray, görev yaptığı bu kısacık sürede bulunduğu ortamda insan hakları konusunda bulunduğu ortamda sıradışı olarak adlandırılabilecek girişimlerde bulunur ve bu girişimleri zamanın devlet başkanı İslam Kerimov'a kafa tutmaya kadar varınca başı oldukça ağrır.  Ayrıca Bu arada, uğruna eşi ve iki çocuğundan vazgeçeceği, asıl mesleği İngilizce öğretmenliği olmasına rağmen bir gece klübünde dansçı olarak çalışan Nadira ile tanışır(ve 2009 yılında evlenirler).

Özbekistan'da yaşadığı bu çalkantılı dönemi "Murder in Samarkand" adlı kitabında dile getiren Murray'in bu eserinin beyazperde uyarlaması şu sıralar çekim aşamasında. Kitabın bir de David Hare'in senaristliği ve Clive Brill'in yönetiminde gerçekleşen bir radyo oyunu versiyonu da mevcut. 20 Şubat 2010'da BBC Radio 4'te dinleyiciyle buluşan bu yapımla ilgilenirseniz, "Aaa, tüh, bak kaçırmışız radyo oyununu" diye düşünmeyin. 27 Şubat'a kadar BBC Radio 4'ün internet sitesinden online olarak bu oyunu dinleyebilirsiniz.

İlgilenenler buradan buyursun:

Bu yazıyı 27 Şubat'tan sonra okuyup ilgilenenler, veya bu oyunu beğenip arşivinde saklamak isteyenler burdan buyursun:
Download Murder in Samarkand
Keyifli dinlemeler..
 
PS: Ha, bu arada unutmadan söyleyeyim; ilerleyen zamanlarda Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar" adlı eseri de radyoya uyarlanacak, gelişmeler için beni takip edin!

11 Şubat 2010 Perşembe

İskoç ve Newcastle aksanlarına dair..


No offense ;)

Screw you Jimmy! But what if you're not speaking to Jimmy? They're all called Jimmy, it's the law :)

Kabul etmek ya da etmemek, işte bütün mesele bu..

Bazı sorular vardır ki, cevabı baştan beri bellidir aslında. Bir emrivaki gibidir bu sorular, soru gibi görünmesine karşın bir emir taşırlar bünyelerinde giziden gizliye. Asla hayır diyemeyeceğiniz, ya da hayır demeye cesaret edemeyeceğiniz bu sorulara yanıt vermemek için susmayı, duymamış gibi yapmanız hiçbir işe yaramaz, çünkü bu soru(!) defalarca sorulur size, ta ki istenen -ya da verilmesi gereken- cevap verilinceye dek. Bazen de karşınızdaki kişi sizin büyük ihtimalle olumsuz yanıt vereceğinizi tahmin ettiği ya da bildiği halde bile bile sorar bu soruları. Resmen bir psikolojik baskıdır bu sorular, sizi gizli bir sinirle kıvrandırır içten içe. Belli etmeseniz de soruyu soran kişiye, yapılması istenen şeye lanetler yağdırırsınız içinizden; bağırıp çağırmak, kaçıp gitmek istersiniz bir anda. Ama dedim ya, asla ve asla kaçamazsınız bu soruyu cevaplamaktan. Ya herşeyi göze alıp mertçe "hayır, yapamam" demeniz ya da söyleneni kuzu kuzu yapmanız gerekir. Ama iki durumda da sinirlerinizin bozulması kaçınılmazdır. Birinci durumda karşınızdaki kişiyle aranızın bozulması kuvvetle muhtemeldir, karşınızdaki kişi ya kırılır, ya da kavga edersiniz. İkinci durum ise birinci durumla aynı sinir bozuculuktadır, fakat bu sefer istemediğiniz bir şeyi yapmanın ve insanlara hayır diyememenin sinir bozuculuğu esir alır sizi. Kendinizi yumuşakbaşlı, hatta korkak olmakla suçlarsınız.

İnsanları böyle zor duruma sokan bu tip sorulardan(!) ve bu tip soruları(!) soran insanlardan nefret ediyorum, insanı yaşamaktan soğutuyorlar resmen.. Ama ne yazık ki bu tip insanlar ve sorular(!) da gerçek hayatın bir parçasını oluşturuyor. "Alışmak lazım" demek istiyorum ama maalesef alışılamıyor bu tip durumlara. En iyisi "ya sabır demek" galiba.

İşte şu anda da dediğim gibi: Ya sabır!!!